Blogun 1. Yıl Dönümü !!!

 



Arkadaşlar bir yıl oldu bile.
Ani bir kararla blog adresi açtım. Ne yapacağımdan tam emin olmasam da çok heyecanlıydım. En zoru isim bulmaktı. Düşündüm taşındım gönlüme göre bir isim bulamadım. Çok içime sinmese de dandinidastana ismini koydum. Zaten benzer isimle birçok blog adresi kurulmuş, benle alakası olmayan sosyal medya hesapları da vardı. Daha güzelini bulana dek kullanmaya karar verdim. Birinci yıl dönümümde blog adresimin ismini Memnuniyet Karinesi olarak değiştiriyorum. Bu isim tam bana göre. Ben uydurdum belli oluyor mu heheh.
 Diğer zor olansa yazı yayınlamak. Yazmak çok zevkliydi ama bu kadar zahmetli olduğunu bilmiyordum. Zahmet derken, özenerek yazdığım için sandığımdan uzun sürüyordu. 
Zaten hepi topu kaç yayın yaptım ki? 
Buna rağmen üretken hissettim. Yeni yazı yazmak için bir takım çabalara giriştim, yeni uğraşlar aradım, kısıtlı zamanım olsa da blog adresimi -aslında kendimi- besleyecek işlere vakit ayırdım.
İlk sene-i devriyemde nasıl mı hissediyorum?
Hız treniyle rayların en tepesine tırmandım şimdi yokuş aşağı inme zamanı!
Zorlu ve yavaş kısmı bitirdim şimdi hızlı ve heyecanlı kısma geçelim.
O zaman eller havaya ben geliyoruuum!..

1

Çok Sorun Tek Çözüm | Cilt Bakım Hilem

 


Uzun bir aradan sonra merhaba Dünya!

Geçtiğimiz günlerde çok zorlu bir dönem atlattım. Başka bir yazıda mutlaka bahsetmek istiyorum. O acı günlerin üzerine bu sabah çok güzel bir güne uyandım. Baya şair gibi hissettim. Baharın son gününü yaşıyoruz ama bana cemre yeni düştü. Güneşin doğuşunu seyrettim, rengi turuncuydu, tupturuncu. Kuş seslerini dinledim. Dinledikçe daha da dinlemek istedim. Çok güzel bi sabahtı. Tüm gün içimde sükuneti hissettim. 

O sırada okuyucu: Çok sağol bu bilgi için.

Yani demem o ki keyfim yerindeydi bugün. Üstüne beni daha da şımartan bir olay oldu. Hemmencecik buraya koştum.

Yazının konusu son zamanlarda çokça övgü aldığım cilt güzelliğimin sırrı 😁

 Ben şanslı azınlıktayım ve cildim güzel. Tabi ben bunun farkında bile değildim. Lisede ipeksi cildimle ün yapmıştım. Diğer kızlar roaccutane kullansak mı diye birbirlerine soruyordu ben fransız. Cilt bakımı rutinim de olmadı. O gün iyi günümdeysem içtiğim kahvenin telvesini sürerdim o kadar.



Neyse efendim peri masalı da bir yere kadar. Tek tük çıkan sivilceleri de sıkardım, iz kalsa da sorun etmezdim. - ya işte o kadar habersizdim-  

Gel zaman git zaman cilt yapım değişti. Kurumaya başladı ve bi krem alayım artık dedim. Araştırdım ettim  eczane ürünü nemlendirici krem ve yüz yıkama sabunu aldım. Uzunca bir dönem kullandım ama memnuniyet: sıfır

Sabah sabunuyla yüzümü yıkıyorum: Hacı Şakir etkisi. Hayır yani kokusu -anladık parfümsüz de- sanki tedavisi olmayan hastalığa yakalandım da endemik bitkilerden kocakarı ilacı yapıp sürdüm gibi.

İkinci adım nemlendirici: Vıcık vıcık yapısıyla nalet olsun dedirten türdendi. Aynen şöyle oldu; kremi sürüp merdivenlerden indim arabaya bindim kuzenim dedi ki elindekiler ağır mıydı niye öyle terledin?

Anlayacağınız kahve telvesine geri dönmeme ramak kalmıştı hahahah.

Aralarda başka denemelerim de oldu ama sonuç yine fiyasko.

Elbette bu ulvi arayışıma bir son vermedim taa ki onu keşfedene kadar hghhjklkjhgf.

Cildim kuruyor demiştim. Göz altlarım bile kupkuru oluyordu. Ben de elim değmişken göz altı kremi-serumu her ne varsa alayım dedim. YouTube da yorum videoları izlerken şu videoya denk geldim:


Göz çevresi kremi kullanmak gerçekten gerekli mi yoksa kozmetik firmalarının inandırdığı ihtiyaç mı sorusunu inceleyen bir video. Ve beni kesinlikle ikna etti. 
Göz çevreniz çok hassas değilse kullandığınız nemlendiriciyi göz çevresine de sürülebileceğini kanıtladı.  Şöyle ki:
Ürün içerik listelerinde en yüksek orandaki içerikten en düşük orandaki içeriğe gidilir. Bu video nemlendirici krem ile göz çevresi kremi içeriklerini karşılaştırdığında ilk on içeriğin birebir aynı olduğunu gösterdi. O yüzden sadece kaliteli bir nemlendiricinin yeteceğinden emin oldum.

İşte böylesine ince eleyip sık dokudum ama artık bıkmaya başladım ve günlerden bir gün kozmetik mağazalarından birine girdim. Kendimi satış danışmanının güvenilir kollarına bıraktım.

Yasal Uyarı: Ürünü açıkladığımda uğrayacağınız hayal kırıklığından müessesemiz sorumlu değildir.

 Nemlendirici krem ve dudak balmı istiyorum dedim. Ama hayvansal ürün kullanmayan marka olsun dedim. Sonuçta domuz yalamak istemeyiz ama di mi? Ralph deney tavşanından sonra zaten hepimiz animal rights activist.

Satış danışmanı temiz içeriğiyle övündüğü bir yerli markayı önerdi. Sprey şeklinde nemlendirici bu formül yeni çıktı dedi. Ben de zaten canımdan bıkmışım amma uzadı bu iş. Bi de üstüne sosyal mesafeyi hiçe sayıp dibime girip kremi kendi eline sıktı bak tek seferde nasıl etki ama diye beni hipnoz etti.

Kremi alıp kaçarcasına eve geldim. Bildiğin traş köpüğü formunda. İçeriğini tekrar okudum bilmediğim her kelimeyi googleda arattım. Mis gibi içerik. Ve yüzüme sürdüğüm ilk andan itibaren ay parçasına döndüm.



Abartmıyorum bak. Resmen cildim ışıl ışıl parlıyordu. Baya sevdim neredeyse yarısına gelmiştim kii ne göreyim. Üstünde kabak gibi Body Spray yazıyor. Nasıl olur da görmem hala hayret ediyorum.

A=B

B=C ise

A=C'dir

Yani vücut losyonu yüzümde harikalara imza attıysa, iyi bir yüz kremi göz altına sürülebiliyorsa bu da demektir ki vücut losyonu göz altına sürülebilir. 😃

Hatta arkadaşlarımla görüntülü konuşurken 'kızım yüz serumu mu kullanıyorsun bizden habersiz' diye sitem işittim jhgk. Sonra gerçeği açıklayınca hem çok güldüler hem çok şaşırdılar. Yine de yüz pH ı farklıdır diye kullanma dediler. Ben de vegan krem arayışına girdim. Kendime uygun birkaç parça buldum. Hemen sonra covide yakalandığım için canımın derdine düşmüştüm.

Çok şükür son bir kaç günde toparladım. Geçtiğimiz gün amcamla görüntülü konuşuyorduk bana dedi ki "kızım amcanla konuşmak için makyaj yapmana gerek yok "hahahaha.

Vücut spreyi sürdüğümü söylemedim tabi ki. Yine bugün görüntülü konuştuk ve dedi ki, "bu kız da amcasıyla makyajsız konuşmuyor." Aynen ekrana makyajsız çıkmam asla.

Yanisi, vegan kremi beğenmezsem vücut spreyine geri döner miyim? Dönerim galiba heheh.

İşte böyle. Anlatmak istediklerim bu kadardı. En kısa zamanda tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kalııın! Sizi seviyorum çocuklar.


2

Duygusal Zeka Eğitimi | Heybeye Attıklarım - 1


 Herkese Merhaba!
Uzun zamandır yoktum, demişler öldü ahagdkl. Haftada bir yazmaya karar vermiştim ama bir türlü elim gitmedi. Bari ayda bir olsun diye geçtim klavye başına. Ve sıkı durun! Kişisel gelişimle ilgileniyorsanız bu yazıyı seveceğinize eminim.

 Bir arkadaşımın WhatsApp durumunda aldığı eğitimlerin kaçta kaçını tamamladığını gösteren sayfayı paylaşmıştı. Dedim bu ne? Yakınlaştırıp inceledim; dil eğitimi, kişisel gelişim vs var. Benim niye haberim yok? Hemen yazdım nedir neyin nesidir diye sordum. 
 
iienstitü.com' u duydunuz mu?
 İstanbul İşletme Enstitüsü ücretsiz ve online eğitimle  eşi benzeri bulunmaz bir hizmet veriyor. Herkes için eğitim sloganıyla yola çıkan bir eğitim platformu. Siteye kısa bir göz atarsanız çok daha ayrıntılı bilgi alır hatta bir kaç eğitime kaydolmadan sayfadan çıkmazsınız. O kadar eminim :)
Not: Ücretsiz eğitimlerin yanında ücretli olanlar da var. Benim ilgimi çeken bir eğitim vardı, ücretliydi diye onu ertelemiştim ama bir dahaki sefere ücretsiz kayıt açtığını gördüm. Yani biraz takip ederseniz baldan tatlı sirke falan filan. :p
Birer saatten beş ders işleniyor ve sertifika sınavından 70 ve üzere alanlar sertifika kazanıyor. İsterseniz online sertifikaya ücretsiz sahip olabilir, arzu ederseniz ücret karşılığı sertifikanızı bastırabilirsiniz. Ben bir kaç sertifika daha alıp toplu sipariş vereceğim. Şimdi bahsedersem giriş çok uzayacak kısaca bahsetmek gerekirse yıldızlı, puan toplamalı bir sistemleri var bu indirim sağlıyor veya başka ödüller veriyor. Ben sadece online videoları izleyip sertifika sınavına giriyorum.
Bu vesileyle yeni bir seri başlatıyorum: Heybeme Attıklarım
Aldığım eğitimlerin bana kazandırdıklarından bahsedeceğim.

Zaten içimiz dışımız olmuş uzem. Hele de ilgimi çeken bir konuysa tutmayın beni!..
İlk kaydolduğum eğitim başlıktan da anlaşıldığı üzere ; Duygusal Zeka Eğitimi 



Duygusal zeka; duyguları yönetebilmek, kendimizi tanıyarak gelişime ve değişime yelken açmaktır. En azından benim için öyle ve bu amaç için eğitime başladım.

Bilmem size de oluyor mu? Bazen kendimi üçüncü bir kişiymiş gibi görüyorum. Söylediğim sözlere şaşırıyorum, bir olay karşısında ne tepki vereceğimi kestiremiyorum. Yani kendimi bir yabancıymış gibi yavaş yavaş tanıyorum. Bir ben var benden içeri, her geçen gün biraz daha yakından görüyorum.
Davranış tarzımı, duygularımın neler olduğunu, öğrenmenin davranışlarımı nasıl değiştirdiğini , korkularımı, önyargılarımı, düşünme şeklimi dışarıdan gözlemlemeye başladım. Aslında bunu hepimiz yapıyorduk ama artık farkındalıkla yapıyorum.
Hedeflerim, hayallerim, çizdiğim yol gibi kavramlar eskiden çok soyut kalırken artık parçam haline geldi. 

Dediğim gibi tüm bu becerileri beş günlük eğitimle kazanamayız. Savuluun, kimse beni üzemez! Ya da sürekli gülümseyen biri olmak değil amaç.
Büyük bir farkındalık ve motivasyonu sağlayan bir eğitim.
Zorluklarla başa çıkabilmenin duygusal zekayı geliştirerek mümkün olduğunu anladım. Gerçekten sevdim ve başka eğitimlerle de heybemi doldurmayı hedefliyorum.

İşte böyle dostlar. Daha erken haber etmediği için arkadaşıma içerlesem de buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Başka yazılarda görüşmek dileğiyle...
Hoşça kalın <3 <3







2

Ekmek ya da Ekmemek | Ekmeksiz 21 Gün



Selamlar!
Ben ekmeksiz yaşayamayanlardanım. Yani yaşayamayanlardandım. Peki siz Çekoslavakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız? Şey yani ekmeksiz yapamayanlardan mısınız? Eğer öyleyse bu yazı tam size göre. Adım adım ekmekten nasıl uzaklaştığımı anlatacağım.


Ekmek Bağımlılığı



Ekmek kültürümüzde kutsal sayılacak kadar değerli. Evet öyle, bence de çok kıymetli ama ekmek yemek sevap değil ya da yememek günah değil. Nimete saygımız sonsuz elbet ama ya bize zarar veriyorsa ve hatta ona bağımlı hale geliyorsak? İşte uzaklaşmak için yeterli sebepler. 
 Alo 171 sigara bırakma hattıysa Alo 172 ekmek bırakma hattı olsun. Çünkü toplumca bu bağımlılığın pençesindeyiz bence. Ben ne zaman azaltmaya çalıştıysam gözüme daha cazip geldi. Daha taze, daha sıcak, daha lezzetli. İki dilim sınır koyduysam üçe dörde esnedi o sayı.  O yüzden artık radikal  bir karar almanın zamanı gelmişti.


 Ekmeği Çeşitlendirmek



İlk karar beyaz ekmekten vazgeçmek oldu. Tam buğday, çavdar, kepek, tam tahıllı hepsini denedim. Fırından aldıklarım kuru geldi yutmakta zorlandım desem yeri. Beyaz ekmek kadar yumuşak değil sonuçta. Bu sefer marketten paketlenmiş ekmek aldım. O da çok nemli hatta tatlı geldi. Onu da sevemedim. Karantina da herkes gibi ben de ekmek pişirdim -pamuk gibi yumuşak oldu, WhatsApp gruplarında paylaşıldı- ama her seferinde pişiremezdim değil mi? Ölümü görünce hastalığa razı oldum ve fırından tam buğday ekmeği yemeye başladım.

Miktar


 Cinsini değiştirsem de miktarı ayarlayamadım günde yarım ekmek rahat yiyordum. Kahvaltıda; menemenle, yumurtayla, zeytin, peynir, reçel ne varsa yanında birer lokma ekmekle, öğle- akşam yemeklerinde; çorbanın yanında, salatanın yanında, ana yemek yanında mutlaka ekmek yeniliyordu. Yemek bitince tabağı sıyırmak için, midem kazınınca küçük bir sandviç yapmak için hep elimin altındaydı. Miktarı azaltmak için başka yerine koyacak başka şeylere yöneldim.

Alternatifler

Zaten çok moda olan yulafı denemeye karar verdim. Yeni lezzetlere sonuna kadar açığım. Bildiğim bilmediğim tüm tatları denemek benim için hobi sayılır. Ama yulafa alışamadım. Her türlüsünü pişirdim; sütlü yulaf, meyveli yulaf, yulaflı omlet, yulaflı müsli... Tok tutuyor mu, tutuyor. Ama benim için sürdürülebilir olmadı. 

Son Nokta


Tüm bu ıvır zıvırla uğraşmaktan bıktım ve mücadelemde öldürücü darbeyi yaptım. Ekmeği tamamen kestim. Kahvaltıda bile yemedim, tabağı sıyırmak için bile yemedim. 21 gün boyunca kırıntı tanesi bile ağzıma almadım.
 Başlarda sadece sulu yemek yiyor gibi hissettim. Sanki sadece çorba ve su içmek gibiydi. Artık alıştım ve ekmek olmadan gayet güzel yaşanılabilir olduğunu gördüm. 

Şunu belirtmek gerekir ki bu 21 günde tek amacım ekmeğe olan düşkünlüğümden kurtulmaktı. Karbonhidratsız veya glutensiz bir diyet yapmadım. Bu sebeple pilav, börek ve simit yediğim zamanlar oldu. Bu yüzden yoksunluk yaşamadım ve alışma sürecini kolaylaştırdı. 

Kader Anı



21 gün ekmeksiz ve sadece iki öğün beslendiğim için 2 kilo verdim!!!
Kalıcı olması için ekmekle aramdaki mesafeyi korumak zorundayım. Ama asıl müjde kilo vermek değil bu ekmeğe olan düşkünlüğümü yenmekti. Sonuçtan memnunum ve kendimle gurur duyuyorum.

Söylemek istediklerim bu kadardı. Yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim.
Hoşça kalın!


1

Kızım Büyürken | Film Yorumu




Ansiyedat  annesiyle yaşayan ve ergenlik çağında olan bir genç kızdır. Tek başına çocuğunu büyütmeye çalışan anne Grace hem garsonluk yapar hem de gündeliğe gittiği evin evli sahibiyle birliktelik yaşar. Bu düzenden uzak hayattan memnun olmayan Ansiyedat okuldan sonra evi çekip çevirir çünkü annesi çok nadir evdedir.
 Bir gün derste öğretmeni "rüştünü ispatlamak" kavramından bahseder. Ve şu şekilde tanımlar: "Çocukluktan yetişkinliğe geçme hikayesidir. Bu hikayeyi hayaletli ev hikayeleri gibi düşünün. Baştan sona o kadar korkutucudur ki masum ve saf bir çocuk bir kapıdan girer ve yaşadıkları yüzünden diğer kapıdan tamamen değişmiş olarak çıkar. Bu istenmeyen duygular yetişkinliğe giden otobandaki gerekli duraklar gibidir."

Ansiyedat bir an önce çocukluktan çıkarak bir yetişkin olup annesinden ve yaşadığı kaotik hayattan uzaklaşmak ister. Kendince bu geçiş sürecini hızlandırmak için bir plan yapar. Asi bir kız olup, düşük notlar alıp, kötü arkadaşlar edinip kötü partilere giderek gerçekleşeceğini düşünür. Ama her şey daha da kötüye gider. Annesinden uzaklaştıkça daha da yalnızlaşır, en iyi dostunu kaybeder, hiçbir şey istediği gibi gitmeyince otobüse atlayıp kaçmaya çalışırken annesi kızını bulur. 
Bu güne kadar göçmen hayatı yaşayan anne kız kendilerine yeni bir hayat kurar ve her şey daha iyiye gider. 

Basit bir yapım gibi dursa da ince meselelere dokunan bir filmdi. Örneğin Meksika göçmeni anne-kızın yaşadığı sorunları, eğitimsiz bireylere yapılan muameleyi, kilolu diye toplum baskısından zayıflama haplarına yönelen hayatların tehlikeye girmesini gördük. Yapılan yanlıştan her zaman geri dönebileceğimizi, anneliğin öğrenilen bir şey olduğunu anladık. Büyümenin ve öğrenmenin sürekliliğini bir kez daha gördüm. Bazen öğretmenlerin bazı hayatlara ne denli yön verdiğini, bazı hayatları ise kurtardığını gördüm.

Filmin sonunu ise çok, çok, çok beğendim. Bu filmi yıllar önce Eğitim Psikolojisi öğretmenim önermişti. Yarısına kadar "Bunu niye tavsiye etti ki?" diye düşündüm. Ama sona doğru her şey anlam kazandı. Yani benim de önerebileceğim bir film oldu.

0

copyright © . all rights reserved. designed by Color and Code

grid layout coding by helpblogger.com