Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Palto | Kitap Yorumu



Kalem memuru Akakiy Akakiyeviç' in binbir zorlukla aldığı paltosunun çalınmasını konu alır. Öykü alt sınıfı temsil eden Akakiyeviç özelinde insanların yaşadığı sıkıntıları okuyucuyla buluşturur.

Benim dikkatime takılan konu ise Akakiy' in tülbente dönen paltosunu yenilemek için çektiği sıkıntılar oldu. Fark ettim ki gerçekten zengin  ve açgözlü bir hayat yaşıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımız, ihtiyaçlarımız yüzyıl öncesiyle çok farklı. 

Geçenlerde alışverişte Diderot etkisini anlatan bir yazı okudum. Ve hiç yabancı gelmedi. Gerçekten yaşanan olay aynen şöyle:
 
18. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot borç içindedir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, Diderot'un kütüphanesini satın alır ve 25 yıllık maaşını peşin ödeyerek onu kütüphanecisi olarak işe başlattı. 

Diderot eline geçen yüklü parayla hep almak istediği kırmızı kadife sabahlığı alır. Sabahlık o kadar görkemliydi ki evdeki eşyaları sabahlığına uymadığı gerekçesiyle değiştirmeye başladı. Halı, masa, resim derken sonunda kendini her şeyi yenilenmiş ve yeniden borçlu hale gelmiş bulur.

 İşte içinde olduğumuz durum aynen bu. Eskiden insanlar eşyaya önem veriyordu çünkü yenisini almak zordu. Şimdi de insanlar eşyaya önem veriyor çünkü şıklığımıza yakışmak zorunda.
 

1

Burun | Kitap Yorumu



Sesli kitap kavramını ilk kez yıllar önce televizyonda duymuştum. Türk Telekom görme engelliler için telefon kütüphanesi oluşturmuştu. O yüzden sesli kitabın sadece görme engelliler için olduğu algısı oluşmuş bende. Sonraları bu uygulama yaygınlaştı ve her yerde görür oldum. Bu sefer de mesafeli durdum. Ne bileyim kitap okunur dinlenmez ki. Sesli kitabı tercih edenlerin kitap okumaya üşendiklerini, tembellikten kolaya kaçtıklarını düşünmüştüm.
 Ama geçenlerde TRT DİNLE uygulamasını indirdim ve sesli kitap kısmını görünce  bu sabah bir deneyeyim dedim. Ve itiraf ediyorum çok sevdim. Sabah erken uyanmıştım taktım kulaklığı hem mis gibi kitabımı dinledim hem de kaç zamandır ertelediğim dolap düzenleme işini bitirdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Bir saatte hem kitap bitti hem işimi hallettim. Yani sesli kitap işini çok sevdim. Tabii okumanın yeri ayrı ama dinlemeye de devam edeceğim.
Kitaptan bahsedecektim ama vazgeçtim.  Konusu adı kadar ilginç bir o kadar da güzeldi. O yüzden hemen dinlemeye başlayabilirsiniz. Zaten Haluk Ertem'in öyle güzel sesi var ki sonsuza kadar okusun dinlerim. 

3

Ikıgai | Kitap Yorumu


 

Herkese merhaba!!!
Çok severek okuduğum bir kişisel gelişim kitabından bahsedeceğim. Japonların uzun ve mutlu yaşama sırrını öğrenmek için yola çıkan iki araştırmacı; Dünya'nın en uzun ömürlü insanlarının yaşadığı Okinawa kasabasına röportaj yapmaya giderler. Ama aklınıza bizim ana haberlerde gördüğümüz 'Seksen beş yaşındaki Ayşe Teyze her gün tere yağı, yumurta ve ekmek yiyor.'  gibi sırlar gelmesin. Çünkü bu kasabadaki en genç kişi seksen beş yaşında. Herkes yüz yaşını çoktan devirmiş. Sağlıklı ve faal bir ihtiyar heyeti. Tabi ben 120 yaşına kadar yaşamak için değil, onları ayakta ve diri tutanın ne olduğunu öğrenmek istediğim için okudum. Ve tabi mutluluk vaat eden bu sırrı keşfetmek için.

Tüm sır ikigai. Evet dağılabiliriz.

Peki nedir bu kitaba da ismini veren ikigai? Hem uzun hem de mutlu yaşamayı sağlayan bu büyülü kelimenin Türkçesi...  senin için anlamlı olanla hep meşgul olmak.  Size bir amaç kazandıracak ve mutlu edecek şeylerle meşgul olmak. Bu mutlaka büyük bir amaç olmak zorunda da değil. Hayatınızı iyi bir ebeveyn olarak, mesleğinizi iyi yaparak da anlamlı kılabilirsiniz. Yeter ki severek yapın.

 "İkigainizi bulmak için çok da kaygılanmayın. Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Sadece etrafınızda sizi seven insanlar olsun ve sevdiğiniz şeylerle meşgul olun."

 Sanki düz bir metin okuyor gibi değil de renkli bir belgesel izliyormuş gibi izlenim bıraktı kitap. Anlamak için kafa yormadan kafa karıştırıcı meselelere uygulanabilir yöntemler, tavsiyeler sundu. Konuyla bağlantılı ama bana hitap etmeyen tavsiyeler de vardı. Uzak Doğu' nun ayrılmaz parçası yogayı da ayrıntılı anlattı mesela hatta yetmedi şema ile gösterdi. Okla yönleri bile çizmiş. Mahiyetini anlamak için okudum ama kendimi ait hissettiğim ya da uygulayacağım bir şey değil. Söylemek isterim ki mutlaka okunması gereken bir kitap. Ben sevdiğim için herkes okumak zorunda😂 Bir çırpıda bitiriverdim. Üzerinden biraz zaman geçsin tekrar okumaya hevesliyim.

Şimdi kitaptan alıntılayacağım on kural kitabı özünü oluşturuyor. Hatırlamak istediğimde hemencecik ulaşabilmek için buraya da kaydedeceğim. 

İkigainin 10 kuralı:

1.Aktif kalın, emekli olmayın. Sevdiği şeyi yapmaktan ve iyi yaptığı şeylerden vazgeçen kişi yaşam gayesini kaybeder. Bu yüzden en önemli göreviniz, değerli bulduğunuz işleri bitirseniz de yapmaya devam etmek, ilerlemek, güzellik katıp yarar sağlamak, yardım etmek ve dünyanızı şekillendirmek olmalıdır.
2.Ağırdan alın. Aceleci olmak yaşam kalitesi ile ters orantılıdır. 'Yavaş yürüyün, çok ilerleyin.' Telaşı arkanızda bıraktığınızda yaşam ve zaman yeni bir anlam kazınır.

3.Midenizi tıka basa doldurmayın.

4.Çevrenizde iyi arkadaşlarınız olsun. İyi bir sohbetle kaygıları yatıştırmak, gününüzü aydınlatacak hikayeler paylaşmak, tavsiye almak, eğlenmek, hayal kurmak... Başka bir değişle yaşamak için en iyi ilaç arkadaşlardır.

5.Bir sonraki doğum gününüze kadar şekle girin. Su hareket eder, en iyi haliyse pırıl pırıl aktığı ve durağan olmadığı zamandır. Hayatınız boyunca hareket ettirdiğiniz bedenin de uzun süre çalışmaya devam etmesi için biraz günlük bakıma ihtiyacı vardır. Ayrıca egzersiz yapmak mutluluk hormonu salgılamanıza yardımcı olacaktır.

6.Gülümseyin. Neşeli bir tavır sadece rahatlamakla kalmaz arkadaş kazandırmaya da yarar. Bir şeylerin o kadar harika olmadığını kabul etmek iyidir ama olasılıklarla dolu bir dünyada şimdi ve burada olmanın bir ayrıcalık olduğunu asla unutmayın.

7.Doğayla tekrar bağlantı kurun. Günümüzde insanların çoğu şehirlerde yaşasa da, insanoğlu doğal dünyanın bir parçası olarak yaratılmıştır.. Şarj olmak için sık sık doğaya dönün.

8.Teşekkürlerinizi sunun. Her gün bir dakikanızı ayırın ve soluduğunuz havaya, yediğiniz yemeğe, gününüzü aydınlatan ve hayatta olduğunuz için kendinizi şanslı hissettiren arkadaşlarınıza ve ailenize teşekkürlerinizi sunun. Size sunulan nimetleri farkına varın ve şükredin.

9.Anı yaşayın. Geçmişten pişmanlık duymayı ve gelecekten korkmayı bırakın. Sahip olduğunuz tek şey bugün. Tadını çıkarın. Hatırlamaya değer kılın.

10.İkigainizi takip edin. İçinizde bir tutku, günlerinize anlam katan eşsiz bir yetenek ve en iyi yönünüzü sonuna kadar paylaşmaya götüren bir şey var. Eğer ikigainizin ne olduğunu bilmiyorsanız göreviniz onu keşfetmek olsun.

Herkese uzun, mutlu ve amaç dolu bir yaşam dilerim!!!


2

Yerma | Kitap Yorumu


  İspanyol töresinin baskısı altında anne olmak isteyen bir kadının yaşadığı çaresizliği anlatan üç perdelik bir tiyatro oyunudur. İki yıllık evliliğinin ardından çocuk sahibi olamayan Yerma çareler ararken köylülerin gözü onun üstündedir. Kısır kadın diye hor görüp her hareketinde kabahat bulurlar.  Yerma'nın adakları, tılsımları, büyücülerden, köydeki azizlerden medet ummaları, tüm çırpınışları boşa çıkar. Bu arada kocası Juan bu durumdan rahatsızdır. 'Koyunlar ağılda, kadınlar evinde olmalıdır.' diyerek onurunu korumanın peşindedir. 
Kendisini çorak toprak gibi hisseden Yerma aldığı terbiyeden ve yaşadığı toplumdan ötürü başkasıyla evlenemeyecek, eşiyle evli kaldığı sürece de anne olamayacaktır.
 Yazar; bir kadının anne olmak isteğinin saplantıya dönüşmesini, kabullendiği ve içselleştirdiği ahlak yasalarının insan doğasıyla çatışmasını gözler önüne sermiştir.

0

Fatih - Harbiye | Kitap Yorumu

 






Roman; 1930'ların Türkiye'sinde yaşanan kimlik karmaşasını, iki medeniyet arasında sıkışan insanların değişimi bir aile üzerinde somutlaştırmış, farklı iki dünyayı bu semtler özelinde sunmuştur.
 Muhafazakar bir ailenin kızı olan Neriman, değişmekte olan toplum ile yaşadığı hayatı kıyaslar ve memnuniyetsizliği baş gösterir. 
Kitap baştan sona kadar rumuzlarla ve batı-doğu medeniyetini karşılaştıran anlatımlarla döşeli. Hatta öyle ki romanın isminde bile simgesel anlatım kullanılmış.
Fatih-Harbiye semtleri tire işareti ile ayrılmış. Halbuki ile, ve, veya gibi bağlaçlar da kullanılabileceği halde bu tercih edilmiş. Buradaki tire işareti iki semtin çatışmasını, Neriman'ın fikri gidiş gelişlerini ve hatta tramvay hattını temsil eder.
Fatih; ahşap ve sıkışık evleri ile Doğu'yu simgelerken Harbiye' nin nizami beton apartmanları Batı'yı simgelerken karakterler üzerinde de aynı yöntem kullanılmıştır. Şinasi devlet konservatuarının alaturka bölümünde eğitim gören, kemençe çalan biriyken denklemin öte tarafında Batı müziği okuyup piyano çalan Macit bulunur.
Neriman'ın babası Faiz Bey üzerinden de bu simgesel anlatım sürdürülmüştür. Fazi Bey emekli, Fatih'te yaşayan, mesnevi okuyan, son derce makul karakteriyle Doğu medeniyetinin temsilcisi olarak gösterilmiştir. İsminin anlamının Arapça "kazanan" manasına gelmesi dahi kitabın sonunda çatışmanın kazanan tarafı olmasına gönderme niteliğindedir. Sahip olduğu feraset, akıl ve şahsiyetle birlikte kötüye giden iktisadi durumuyla  da Faiz Bey çöken bir medeniyettir.
Buna karşın roman kahramanı Macit'in anne babası hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bunun sebebi Faiz Beyin karşısında kökleşmiş bir medeniyetin olmadığı fikridir.
Romanın arka planında iki hayvan kıyaslaması da yapılmaktadır. Neriman, evin Sarman isimli kedisini miskin olmakla suçlar. Tıpkı Doğu medeniyeti gibi ilerlemekten aciz. Batı medeniyetini ise bir köpeğe benzetir. Hızlı, çalışkan, uykusunda bile tetikte.
 Tüm bunlara rağmen Neriman'ın duyduğu bir olay  Macit'in gözlerindeki samimiyetsizliği, yapmacıklığı ve değer vermeyen tavırlarını fark etmesini sağlar. Artık heveslerden arınmış halde düşünebilmeyi başarır ve bir karar verir.

0

Şeker Portakalı | Kitap Yorumu

Küçük bir çocuğun dünyasına giriyoruz.Yoksullukla boğuşan hayatına,çalışmak zorunda kaldığı için annesizliğine,işsiz olduğu için öfkeli babasına,hepsi ayrı huyda ablalarına,küçük kardeşine karşı ağabeyliğine tanık oluyoruz.Tüm bu karmaşada çocuk kalabilmesine,büyümesine şahit oluyoruz.
Öncelikle bilinsin isterim bir çocuğun hayatını böylesine iyi anlatan başka roman okumadım. Zezé'nin büyükleri anlamaya çalışması,hayal dünyası,yaramazlıkları,sevgisi,nefreti çok gerçekti.
Kitap yüreğime öyle işledi ki...Zezé'nin yaramazlıklarından yaka silken herkes onu şeytanlıkla suçladı.Sırf haylazlık etti diye yediği dayaklar..İçim cız etti ya!Kitabın içine girip Zezé'ye sarılmak onu teskin etmek istedim.Ve bu duruma o kadar alışmış ki.Kötü dayak yediğinde iyileşene kadar kimsenin ona dokunmayacağını öğrenmiş,annesinin bilerek ince odunlarla vurmasını,ablasının ne zaman kulak çekip ne zaman şaplak atacağını yüz ifadesinden anlaması tüm bunlar beni kahretti.Bazen kendinin bile şeytan olduğuna inansa da sadece yaramaz bir çocuktu.
Zezé'nin Portekizliyle dostluğu,sevildiğini hissetmesi ve buna ne kadar da muhtaç olması bana çok önemli bir şeyi fark ettirdi.Ailedeki herkes Zezéyi seviyor ama gösteremiyordu.Çünkü anne fabrikada,baba işsizlikten mutsuz,ablalar evi çekip çevirmek zorunda.Yaramazlık yaptığında belki disiplin etmek için belki başka türlüsünü bilmedikleri için dövdüler Zezé'yi.Ve çocuk dayakla sevgiyi bağdaştıramıyor.Yani Zezé ilk defa Portekizli tarafından sevilmedi,Zezé ilk defa sevildiğini hissetti.
 Bizde de hem severim hem döverim diye bir laf vardır ya.O kadar yanlış ki!!!Bunu bir çocuğun anlamasını bekleyemeyiz elbet.
 Portekizli öldükten sonra babası iç buldu,annesi hep yanında olacak,daha iyi bir eve taşınacaklar ama Zezé'nin gözlerindeki hüznü son satıra kadar hissettim.
0

Savaşçı | Kitap Yorumu

Merhabalar:)
Nihayet bir kitap yorumu ile karşınızdayım.Yorumdan daha ziyade kitaptan anladıklarımı,bana hissettirdiklerini,bana öğrettiklerini ve fark ettirdikleri anlatacağım.
 Kitap Cüceloğlu ve onun seminerine gelen öğretmen Arif Okurer'in konuşmalarının derlenmiş hali. Bir seminer sonrası Okurer'in isteyerek seçtiği mesleğinden artık o kadar emin olmadığını ve bu durumu düzeltmek istediğini söylemesiyle başlar.Böylece birlikte bu durumu irdelemek üzere haftalık görüşmeye başlarlar.
    Kitabın adı Savaşçı.Savaşçı ise kişinin olmak istediği benliği.Doğan Cüceloğlu bu benliğe ulaşmak için atılması gereken adımları anlatmış.Arayış,uyanış,niyet,güç,sorumluluk,ölüm bilinci,değişim ve bitmemiş işler olarak ele almış.
Açıkçası kitabı tamı tamına iki ayda bitirdim.İlk yarıyı ittire ittire okudum.Çünkü o sayfalarda yaşamadığım ya da çözdüğüm kavramlardan bahsedildi.Yarısına geldikten sonra artık devam etmeyeceğime karar verip kapatmıştım kii.. birden okuma isteği geldi ve devam ettim. Gerçekten de ikinci yarıyı iki günde bitirdim.Çünkü içinden çıkamadığım, bocaladığım meseleler ele alınmıştı.
Örneğin ölüm bilinci.
'Ölüm düşüncesi sıradan insanları korkutur ve uyuşturur,harekete geçemez.Savaşçı ölümün bilincindedir ve eylem insanıdır.Ölüm onun düşmanı değil yaşamını anlamlı kılan yegane şeydir.'
 Bu benim işte.Ölümle yüzleşmeden yapmam gerekenleri biliyorum ama yapmaktan kaçıyorum.En büyük yanlışım başlamak için mükemmel zamanı beklemek.Yani ertelemenin kibarcası.Ve artık büyüdüm bahanem yok.İnşallah bu durumu yoluna koyarım.
   Kitapta en ilgimi çeken bölümse Kızılderili bilgin ve onun öğretileriydi. Bizzat Cüceloğlunu çevirisi,açıklaması ve bize uyarlamasıyla çok daha değerli hale geldi.
En beğenmediğim kısımsa arada yer verilen betimlemeler.Oturdukları mekan,gelen müşteriler,garson vs. çok ayrıntılı anlatılmış.Sanki romanlaştırmak ister gibi.Ve bence kişisel gelişim kitabına yakışmadı.Kimi zaman Cüceloğlu'nun insanlar üzerindeki gözlemleri,bir psikoloğun gözünden insanların davranışlarını değerlendirmek güzeldi.Ama Arif Bey'in tuvalete gitmek için masadan kalkmasını bilmemize gerek yoktu:)
 Velhasıl alışılagelmiş gelişim kitaplarından değildi.Derin mevzular ele alındığından bu kitabı bitirerek kendi savaşımı verdim.Vesselam.






















0

copyright © . all rights reserved. designed by Color and Code

grid layout coding by helpblogger.com