Film Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Film Yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kızım Büyürken | Film Yorumu




Ansiyedat  annesiyle yaşayan ve ergenlik çağında olan bir genç kızdır. Tek başına çocuğunu büyütmeye çalışan anne Grace hem garsonluk yapar hem de gündeliğe gittiği evin evli sahibiyle birliktelik yaşar. Bu düzenden uzak hayattan memnun olmayan Ansiyedat okuldan sonra evi çekip çevirir çünkü annesi çok nadir evdedir.
 Bir gün derste öğretmeni "rüştünü ispatlamak" kavramından bahseder. Ve şu şekilde tanımlar: "Çocukluktan yetişkinliğe geçme hikayesidir. Bu hikayeyi hayaletli ev hikayeleri gibi düşünün. Baştan sona o kadar korkutucudur ki masum ve saf bir çocuk bir kapıdan girer ve yaşadıkları yüzünden diğer kapıdan tamamen değişmiş olarak çıkar. Bu istenmeyen duygular yetişkinliğe giden otobandaki gerekli duraklar gibidir."

Ansiyedat bir an önce çocukluktan çıkarak bir yetişkin olup annesinden ve yaşadığı kaotik hayattan uzaklaşmak ister. Kendince bu geçiş sürecini hızlandırmak için bir plan yapar. Asi bir kız olup, düşük notlar alıp, kötü arkadaşlar edinip kötü partilere giderek gerçekleşeceğini düşünür. Ama her şey daha da kötüye gider. Annesinden uzaklaştıkça daha da yalnızlaşır, en iyi dostunu kaybeder, hiçbir şey istediği gibi gitmeyince otobüse atlayıp kaçmaya çalışırken annesi kızını bulur. 
Bu güne kadar göçmen hayatı yaşayan anne kız kendilerine yeni bir hayat kurar ve her şey daha iyiye gider. 

Basit bir yapım gibi dursa da ince meselelere dokunan bir filmdi. Örneğin Meksika göçmeni anne-kızın yaşadığı sorunları, eğitimsiz bireylere yapılan muameleyi, kilolu diye toplum baskısından zayıflama haplarına yönelen hayatların tehlikeye girmesini gördük. Yapılan yanlıştan her zaman geri dönebileceğimizi, anneliğin öğrenilen bir şey olduğunu anladık. Büyümenin ve öğrenmenin sürekliliğini bir kez daha gördüm. Bazen öğretmenlerin bazı hayatlara ne denli yön verdiğini, bazı hayatları ise kurtardığını gördüm.

Filmin sonunu ise çok, çok, çok beğendim. Bu filmi yıllar önce Eğitim Psikolojisi öğretmenim önermişti. Yarısına kadar "Bunu niye tavsiye etti ki?" diye düşündüm. Ama sona doğru her şey anlam kazandı. Yani benim de önerebileceğim bir film oldu.

0

Karar | Film Yorumu



Film;  şok geçirmiş, elleri titreyen bir adamla başlıyor. Sonrasında flashback ile Luc'un kusursuz hayatının nasıl bir gecede son bulduğunu izliyoruz. Azılı bir suçlu tarafından gasp edilen karısı çıkan arbedede cinayete kurban gider. Luc karısına yardıma koşarken kızı panikle arabadan çıkıp kazada hayatını kaybeder. Haftalar sonra gözlerini hastanede açan Luc, suçluyu teşhis etmesiyle zanlı yakalanır. Ama eksik olan bir imza sebebiyle zanlı hapisten çıkar. Bunu kabullenemeyen Luc kendi adaletini sağlar ve zanlıyı öldürür.
 İşte film bundan sonra başlıyor. Kıran kırana geçen mahkeme duruşmaları, sistem eleştirileri, katil kim oyunu, avukatlık ahlakı, hukuk ve adalet kavramları ile soluksuz izlenen bir film.


Başsavcı'nın fıkrası:
İngiltere'de bir katedrali gezdirirken rehber mezarın başına gelip " Burada çok dürüst ve avukat olan biri yatıyor." der. Orada olan ziyaretçilerden biri: "Sizin ülkenizde bir mezara iki kişi mi gömülüyor?" 

Belçika hukuk sisteminin prosedür hataları yüzünden serbest bırakılmasını eleştiren, her cümlesi akıllara kazınmaya layık bir film. Abartmadan ama basite de indirgemeyen bir anlatımı var. Olaylar ve kişiler hakkında keskin, siyah-beyaz, iyi kötü ayrımı olmadan, gri alanları koruyan bir yapımdı.


Filmin sonunda karar bize okunmadı. Luc suçsuz mu bulundu yoksa ceza indirimiyle kısa süreli hapis mi yattı izleyiciye gösterilmedi. Çünkü sonuç çıkarmak isteyen değil sorgulamak isteyen bir filmdi. Çok beğendiğim ve gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir yapım oldu.
 

0

Tarihsiz ve İmzasız | Film Yorumu

İran filmlerini  konusu ve işlenişi bakımından beğeniyorum ama tek eleştirdiğim nokta dramın dozunu ayarlayamıyorlar. İzleyiciye duygu verelim derken trajideye kayıyorlar. İran filmi bitirince derin bir umutsuzluğa kapılıp bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz sen beni tutamazsın Ruhani tutamaz... diye dolanıyorum etrafta. Ama bu film öyle değildi. Konusu yine yürek burkan cinsten ama abartıdan uzak bir havası vardı.  
Adli tıp doktoru Kave küçük bir trafik kazasında  sekiz yaşındaki bir çocuğu  hafif yaralar. Ertesi gün morga o çocuğun cesedi gelir. Ölümüne trafik kazası mı sebep olmuştur yoksa konulan gıda zehirlenmesi teşhisi doğru mudur?
Dediğim gibi abartıdan uzak ve çok yalın bir filmdi. Müziksiz, dekorsuz, telaşsız, sapsade. Sanki biri eline telefonu almış birinin hayatını kaydetmiş gibiydi. Bu çekim yöntemini çok beğendim o yüzden.
Anahtar kelime vicdandı. Babası getirdiği ölü tavuk yüzünden mi çocuğu öldü diye azap çekti. Doktor Kave arabayla çarptığı için mi öldü diye vicdan azabı çekti. İkisi de gerçeği öğrenmenin peşine düştüler. 
Ama son sahnede gerçek ortaya çıktı  mı yoksa sadece vicdan rahatlatma mıydı?
Bence doktor, baba ve annenin halini görünce ikinci otopsi sonucunda doğruyu söylemedi. Peki bu iyilik miydi?

0

Anatomy of a Murder | Film Yorumu


KONUSU:
 Küçük kasabalardan birinde avukatlık yapan Paul Biaglar, Frederick Manion'un karısından aldığı telefonla ilginç bir vakaya dahil olur. Teğmen Manion bir cinayet suçunun tek şüphelisi olarak tutuklanmıştır.İlginç olan, Manion cinayeti işlediğini inkar etmez, haklı gerekçeleri olduğunu söyler. Öldürdüğü adam Barney Quill karısı Laura'ya tecavüz etmiştir ve suçu bu yüzden işlemiştir. Mahkeme bu mazereti kabul edecek mi, haklı kim sorularının cevabı filmin konusunu oluşturur.

YORUMUM:

'Adalet, avukatlar ve savcılar arasındaki bilek güreşi midir?' sorusunu akıllara getiren film 1959 yapımı ve siyah beyaz.İzlediğim ilk siyah beyaz film olur kendileri.İlk başta alışmakta zorlansam da renksiz film de ayrı güzelmiş dedirtti.Eski zamanda Amerika,insanların giyimi,jürinin mahkemedeki ağırlığı gibi konularda da az çok fikir sahibi oldum.Ve filmi soluksuz izledim.

KARAKTERLER:

                                                                   Paul Biaglar





On yıl bölge başsavcılığı yaptıktan sonra avukatlığa geçen Biaglar suçun pek de yaygın olmadığı bir kasabada balık tutarak yaşamaktadır.Davayı para için kabul eder.Avukatlıkta tecrübesi olmamasına karşın savcılara zor anlar yaşatır ve jüriyi etkilemeyi iyi başarır.Teğmenle arasında geçen bir diyalog:

  -Bir cinayet,dört durumda savunulabilir.Birinci durum,bu bir cinayet değil,intihar ya da kazadır.
   İkinci durum,bunu sen yapmamışsındır. Üçüncüsü,hukuken meşrudur.Haneni korumak ya da nefsi müdafaa gibi.Dördüncü durum,cinayet mazur görülebilir.
   -Karıma tecavüz eden adamı öldürmem neden hukuken meşru olmuyor?
   -Aradan geçen zaman yüzünde.Suçüstü yakalasaydın onu vurman meşru olurdu.Polise gitmeye zamanın varmış ama yapmamışsın.İntikam amacıyla tasarlayarak cinayet işlemekten suçlusun!




Teğmen Manion




28 yaşındaki Frederick Manion işlediği cinayet sebebiyle yargılanmaktadır.Suçu işlediğini inkar etmez,haklı sebepleri olduğunu savunur.Cinayeti işlediğini hatırlamaz ve geçici delilik yaşadığını söyler. Laura' yı derinden sever.


Laura Manion



Sergilediği hafif meşrep tavırlarda doğruyu söyleyip söylemediği son ana kadar soru işareti olarak kaldı.Mahkemede çapraz sorularda ise samimiyeti gözlerinden okundu.Ama sonu acı bitti.



Diğer Karakterler





Başsavcı yardımcısı Dancer en sevdiğim kişiliklerdendi.Sonuna kadar çabalarken ortağıyla uyumu farklı kişiliği mahkemenin katı havasını yumuşattı.Akıllıca hamleleri tanığa sorduğu sorular ve sıkıştırdığı anları göz kırpmadan izledim.

                                               
                                                              Hakim Maina




Şu tatlılığa bakar mısınız?Mahkemeyi sakin bir tavırla yönetirken savcı ve avukat arasında iyi hakemlik yaptı.Hakimler benim kafamda gaddar bir izlenim bırakmış ama Maima hem adaletli hem yumuşak bir tavır sergiledi.







Adını hatırlamasam da avukat Biagler' ın sekreteri de filme renk katan unsurlardı.Davayla ilgili dedikoduları toplamak için kuaföre gitmesi,maaşı yatmadığı için her fırsatta dile getirmesi,eskidiği için bazı harfler yazmayan daktilosunu değiştirmek gerektiğinden söz etmesi hoş ayrıntılardı.Zira daktilo p ve f harflerini yazmıyormuş.Fasulye parası yazmak isterse asulye arası oluyormuş:)


Gel gelelim davanın seyrine.Avukat Biagler'ın ordudan getirttiği doktor şöyle bir teşhiste bulunur:

' Frederick Manion'un Barney Quill'i öldürürken ateş ettiği sırada geçici olarak aklını kaybetmişti.O sırada doğruyu ve yanlışı ayırt edebiliyor olsa bile öldürmesi kaçınılmazdı.Bu 'tepkisel kişilik bölünmesi' olarak bilinir.Dayanılmaz itki olarak da bilinir.'


 Sonuç olarak jüri, savcıların tüm delillerine, hapishane arkadaşının ifadesine rağmen teğmeni haklı buldular.




Ve sonuç benim için beklenmedik oldu.Ben de teğmenin suçsuzluğuna Laura ya olan sevgisine inanmıştım ki,

   

                                                                                 Bu not her şeyi değiştirdi .


                                                                         En içimi yakan sahne de bu oldu.



  Evet kör topal,hatasıyla eksiğiyle ilk yazımın sonuna geldim.Beğenerek izlediğim bir filmin yorumuyla başlangıcı yaptım.Blog açmanın bana çok şey katacağına inanarak bu işe giriştim.Zamanla acemiliğimi atıp daha samimi yazılar yazmayı umuyorum. Yazımı okuduğunuz için teşekkürler...

































0

copyright © . all rights reserved. designed by Color and Code

grid layout coding by helpblogger.com