Film; şok geçirmiş, elleri titreyen bir adamla başlıyor. Sonrasında flashback ile Luc'un kusursuz hayatının nasıl bir gecede son bulduğunu izliyoruz. Azılı bir suçlu tarafından gasp edilen karısı çıkan arbedede cinayete kurban gider. Luc karısına yardıma koşarken kızı panikle arabadan çıkıp kazada hayatını kaybeder. Haftalar sonra gözlerini hastanede açan Luc, suçluyu teşhis etmesiyle zanlı yakalanır. Ama eksik olan bir imza sebebiyle zanlı hapisten çıkar. Bunu kabullenemeyen Luc kendi adaletini sağlar ve zanlıyı öldürür.
İşte film bundan sonra başlıyor. Kıran kırana geçen mahkeme duruşmaları, sistem eleştirileri, katil kim oyunu, avukatlık ahlakı, hukuk ve adalet kavramları ile soluksuz izlenen bir film.
Başsavcı'nın fıkrası:
İngiltere'de bir katedrali gezdirirken rehber mezarın başına gelip " Burada çok dürüst ve avukat olan biri yatıyor." der. Orada olan ziyaretçilerden biri: "Sizin ülkenizde bir mezara iki kişi mi gömülüyor?"
Belçika hukuk sisteminin prosedür hataları yüzünden serbest bırakılmasını eleştiren, her cümlesi akıllara kazınmaya layık bir film. Abartmadan ama basite de indirgemeyen bir anlatımı var. Olaylar ve kişiler hakkında keskin, siyah-beyaz, iyi kötü ayrımı olmadan, gri alanları koruyan bir yapımdı.
Filmin sonunda karar bize okunmadı. Luc suçsuz mu bulundu yoksa ceza indirimiyle kısa süreli hapis mi yattı izleyiciye gösterilmedi. Çünkü sonuç çıkarmak isteyen değil sorgulamak isteyen bir filmdi. Çok beğendiğim ve gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir yapım oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder