2020 Biterken


Merhaba Dostlar!
Koskoca bir yılı geride bıraktık. Hepimiz farklı tecrübeler edindik, daha önce hissetmediğimiz duygular yaşadık. Sağlığın ve özgürlüğün ne denli vazgeçilmez olduğunu öğrendik. En güvenli limanın evimiz, ailemiz olduğunu gördük. Üzüntü, korku, ümit, hasret, sevinç gibi çokça duyguya maruz kaldık. Yani insan olduğumuzu bence en çok bu sene hissettik. 
   
Bu sene kendi hayatımda olan gelişmelerden bahsedecek olursam ilk defa ölüm gerçeği ile yüzleştim. Koronadan önce ocak ayında dünyalar tatlısı dedem vefat etti. Zaten bir yılı aşkın süredir tedavisi olmayan bir hastalığın pençesindeydi, günbegün eriyordu ani bir ölüm değildi ama hepimizi derinden sarstı. Keşke dedemi tanıyabilseydiniz, keşke dünyadaki herkes dedemi tanısaydı. O kadar neşeli, hayat dolu, cömert, komik, dünyadaki en eğlenceli insandı. Gerçekten şu hayatta sevmeyeni yoktu.

Dedemle o kadar çok anımız var ki... Birlikte bahçede ıhlamur ayıklardık, damdaki kara üzümleri ondan gizli yerdik, o da bizi kovalardı. "Olmamış üzümleri yemeyin olunca yiyeceğiz." diye peşimize düşerdi. Aslında ham üzüm hiç de güzel değil zehir gibi ekşi ama sırf dedem bizi kovalasın diye yerdik.
 Bize her geldiğinde bisküviler alırdı. Gerçi hep kendi sevdiğini alırdı :)  Büyüyüp kocaman olduk ama hiç aksatmadı. 
 Her kış tatilinde yolumuzu gözlerdi, gelin evde şenlik olsun derdi. Ama bizi sevdiğinden mi annemi sevdiğinden mi bilemedim şimdi. Kış tatili yaklaştı ama dedem yok. Özlemi ve sevgisi yüreğimde baki. Allah rahmet eylesin.

Martın 13'ünde arkadaşlarımla buluşup doyasıya eğlenmiştik. Son buluşmamız olacağından habersiz. Ve sonrası malumunuz endişe, belirsizlik, karantina. Alışmak bir hayli zaman aldı. Maskeyle yürümek, tüm gün evde hayatı idame etmeye çalışmak başlarda zorlasa da her şey gibi buna da alıştık. 
 Çok yakınlarım, teyzelerim, dayım, arkadaşlarım hastalığa yakalandılar. Onlara uzaktan yardım etmeye çabalamak çok aciz hissettirdi. Yaklaşmamak zorundaydık ama ne yalan söyleyeyim yaklaşmak da istemedim. Kendimi bencil ve merhametsiz hissettim. Ne tuhaf değil mi? İnsan ne olursa olsun en çok kendini önemsiyor. Çok şükür hepsi iyileşti. Herkes iyileşemiyor ne yazık ki. Hastalığa yakalananlara Allah şifa versin, vefat edenlere merhamet etsin... 

Günler ayları, aylar mevsimler kovaladı. Şimdi ne olduğundan bahsetmeyeceğim bayağı muğlak olacak ama çok uzun zamandır uğruna çabaladım hayalim gerçek oldu. Üç yıldır gece gündüz aklımı kurcalayan, uykularımı kaçıran, sürekli başarmak için çalıştığım hedefim binlerce kez şükür olsun gerçekleşti. Tam bir adanmışlık içinde geçirdiğim üç yıl. Çok yorulsam da ulaştıktan sonraki sonsuz huzuru tarif edemem. Genelde çok istediğim şeyi elde ettikten sonra bir boşluk hissederdim. Benim için eski anlamını kaybederdi. Bu bambaşka hissettirdi. Çünkü ilmek ilmek dokudum, sabırla bekledim ve kimselere bahsetmedim. Bir çoğunuz için başarı bile sayılmaz belki de ama ben uzun zaman sonra kendimi buldum.

Bir diğer güzel olan gelişme bu hesabı açmak oldu. Daha önce takip ettiğim bir kaç hesap vardı. Hepsini de severek okuyordum, takdir ediyordum. Ama açmak hiç aklıma gelmemişti. Yeni yazı yayınlanmasını dört gözle beklerken dedim ki neden ben de açmıyorum ki? Ve YouTube 'dan bilmem kaç tane video izledikten sonra siteyi kurdum. Asıl mesele okunmaya değer yazılar yazmaktı. Aslında yıllardan beri okuduğum kitapların özetlerini, önemli cümlelerini, beğendiğim kısımları not aldığım bir defterim vardı. Ne yazık ki düzenli yazamıyordum ve saklamak da meseleydi. Kaç kere açıp okuduğumu ise hiç sormayın. O yüzden blog benim için biçilmiş kaftan oldu. Yazdıklarımı başkalarının okuması ise tarif edilmez bir mutluluk. Sadece kitap değil elbette. İzlediğim dizi filmleri çok beğendiğimde unutmak istemiyorum mesela. Tabi ki de namümkün. Hem unutmamak hem de aklımdakileri dökmek için yine bulunmaz bir fırsat.

Demem o ki bu yıl hayatımda  -uzun zaman sonra-  güzel gelişmeler oldu. O yüzden benim için özel bir zaman dilimi olarak kalacak. Yeni hayat düzenime alışıyorum. Uzun zaman sonra heyecanlanmış hissediyorum. Bir süredir kendimi değiştirmeye ve geliştirmeye odaklanmış haldeyim. Bu yüzden bazı alışkanlıkları kazanmaya çalışıyorum. Bunun yeni yılla bir alakası yok. Çünkü başlangıç yapmak için takvim yapraklarına ihtiyacımız yok. Başlamak için en iyi zaman kendini hazır hissettiğin zamandır. Zaten içinde olduğum bir süreci devam ettirmek istiyorum o kadar.
 Hepinize güzel bir hayat yolculuğu dilerim. Sevgiler.

 

1

Palto | Kitap Yorumu



Kalem memuru Akakiy Akakiyeviç' in binbir zorlukla aldığı paltosunun çalınmasını konu alır. Öykü alt sınıfı temsil eden Akakiyeviç özelinde insanların yaşadığı sıkıntıları okuyucuyla buluşturur.

Benim dikkatime takılan konu ise Akakiy' in tülbente dönen paltosunu yenilemek için çektiği sıkıntılar oldu. Fark ettim ki gerçekten zengin  ve açgözlü bir hayat yaşıyoruz. Tüketim alışkanlıklarımız, ihtiyaçlarımız yüzyıl öncesiyle çok farklı. 

Geçenlerde alışverişte Diderot etkisini anlatan bir yazı okudum. Ve hiç yabancı gelmedi. Gerçekten yaşanan olay aynen şöyle:
 
18. yüzyıl Aydınlanma Çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot borç içindedir. Bunu duyan Rus İmparatoriçesi Katerina, Diderot'un kütüphanesini satın alır ve 25 yıllık maaşını peşin ödeyerek onu kütüphanecisi olarak işe başlattı. 

Diderot eline geçen yüklü parayla hep almak istediği kırmızı kadife sabahlığı alır. Sabahlık o kadar görkemliydi ki evdeki eşyaları sabahlığına uymadığı gerekçesiyle değiştirmeye başladı. Halı, masa, resim derken sonunda kendini her şeyi yenilenmiş ve yeniden borçlu hale gelmiş bulur.

 İşte içinde olduğumuz durum aynen bu. Eskiden insanlar eşyaya önem veriyordu çünkü yenisini almak zordu. Şimdi de insanlar eşyaya önem veriyor çünkü şıklığımıza yakışmak zorunda.
 

1

Karar | Film Yorumu



Film;  şok geçirmiş, elleri titreyen bir adamla başlıyor. Sonrasında flashback ile Luc'un kusursuz hayatının nasıl bir gecede son bulduğunu izliyoruz. Azılı bir suçlu tarafından gasp edilen karısı çıkan arbedede cinayete kurban gider. Luc karısına yardıma koşarken kızı panikle arabadan çıkıp kazada hayatını kaybeder. Haftalar sonra gözlerini hastanede açan Luc, suçluyu teşhis etmesiyle zanlı yakalanır. Ama eksik olan bir imza sebebiyle zanlı hapisten çıkar. Bunu kabullenemeyen Luc kendi adaletini sağlar ve zanlıyı öldürür.
 İşte film bundan sonra başlıyor. Kıran kırana geçen mahkeme duruşmaları, sistem eleştirileri, katil kim oyunu, avukatlık ahlakı, hukuk ve adalet kavramları ile soluksuz izlenen bir film.


Başsavcı'nın fıkrası:
İngiltere'de bir katedrali gezdirirken rehber mezarın başına gelip " Burada çok dürüst ve avukat olan biri yatıyor." der. Orada olan ziyaretçilerden biri: "Sizin ülkenizde bir mezara iki kişi mi gömülüyor?" 

Belçika hukuk sisteminin prosedür hataları yüzünden serbest bırakılmasını eleştiren, her cümlesi akıllara kazınmaya layık bir film. Abartmadan ama basite de indirgemeyen bir anlatımı var. Olaylar ve kişiler hakkında keskin, siyah-beyaz, iyi kötü ayrımı olmadan, gri alanları koruyan bir yapımdı.


Filmin sonunda karar bize okunmadı. Luc suçsuz mu bulundu yoksa ceza indirimiyle kısa süreli hapis mi yattı izleyiciye gösterilmedi. Çünkü sonuç çıkarmak isteyen değil sorgulamak isteyen bir filmdi. Çok beğendiğim ve gönül rahatlığıyla önerebileceğim bir yapım oldu.
 

0

Burun | Kitap Yorumu



Sesli kitap kavramını ilk kez yıllar önce televizyonda duymuştum. Türk Telekom görme engelliler için telefon kütüphanesi oluşturmuştu. O yüzden sesli kitabın sadece görme engelliler için olduğu algısı oluşmuş bende. Sonraları bu uygulama yaygınlaştı ve her yerde görür oldum. Bu sefer de mesafeli durdum. Ne bileyim kitap okunur dinlenmez ki. Sesli kitabı tercih edenlerin kitap okumaya üşendiklerini, tembellikten kolaya kaçtıklarını düşünmüştüm.
 Ama geçenlerde TRT DİNLE uygulamasını indirdim ve sesli kitap kısmını görünce  bu sabah bir deneyeyim dedim. Ve itiraf ediyorum çok sevdim. Sabah erken uyanmıştım taktım kulaklığı hem mis gibi kitabımı dinledim hem de kaç zamandır ertelediğim dolap düzenleme işini bitirdim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Bir saatte hem kitap bitti hem işimi hallettim. Yani sesli kitap işini çok sevdim. Tabii okumanın yeri ayrı ama dinlemeye de devam edeceğim.
Kitaptan bahsedecektim ama vazgeçtim.  Konusu adı kadar ilginç bir o kadar da güzeldi. O yüzden hemen dinlemeye başlayabilirsiniz. Zaten Haluk Ertem'in öyle güzel sesi var ki sonsuza kadar okusun dinlerim. 

3

Ikıgai | Kitap Yorumu


 

Herkese merhaba!!!
Çok severek okuduğum bir kişisel gelişim kitabından bahsedeceğim. Japonların uzun ve mutlu yaşama sırrını öğrenmek için yola çıkan iki araştırmacı; Dünya'nın en uzun ömürlü insanlarının yaşadığı Okinawa kasabasına röportaj yapmaya giderler. Ama aklınıza bizim ana haberlerde gördüğümüz 'Seksen beş yaşındaki Ayşe Teyze her gün tere yağı, yumurta ve ekmek yiyor.'  gibi sırlar gelmesin. Çünkü bu kasabadaki en genç kişi seksen beş yaşında. Herkes yüz yaşını çoktan devirmiş. Sağlıklı ve faal bir ihtiyar heyeti. Tabi ben 120 yaşına kadar yaşamak için değil, onları ayakta ve diri tutanın ne olduğunu öğrenmek istediğim için okudum. Ve tabi mutluluk vaat eden bu sırrı keşfetmek için.

Tüm sır ikigai. Evet dağılabiliriz.

Peki nedir bu kitaba da ismini veren ikigai? Hem uzun hem de mutlu yaşamayı sağlayan bu büyülü kelimenin Türkçesi...  senin için anlamlı olanla hep meşgul olmak.  Size bir amaç kazandıracak ve mutlu edecek şeylerle meşgul olmak. Bu mutlaka büyük bir amaç olmak zorunda da değil. Hayatınızı iyi bir ebeveyn olarak, mesleğinizi iyi yaparak da anlamlı kılabilirsiniz. Yeter ki severek yapın.

 "İkigainizi bulmak için çok da kaygılanmayın. Hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir. Sadece etrafınızda sizi seven insanlar olsun ve sevdiğiniz şeylerle meşgul olun."

 Sanki düz bir metin okuyor gibi değil de renkli bir belgesel izliyormuş gibi izlenim bıraktı kitap. Anlamak için kafa yormadan kafa karıştırıcı meselelere uygulanabilir yöntemler, tavsiyeler sundu. Konuyla bağlantılı ama bana hitap etmeyen tavsiyeler de vardı. Uzak Doğu' nun ayrılmaz parçası yogayı da ayrıntılı anlattı mesela hatta yetmedi şema ile gösterdi. Okla yönleri bile çizmiş. Mahiyetini anlamak için okudum ama kendimi ait hissettiğim ya da uygulayacağım bir şey değil. Söylemek isterim ki mutlaka okunması gereken bir kitap. Ben sevdiğim için herkes okumak zorunda😂 Bir çırpıda bitiriverdim. Üzerinden biraz zaman geçsin tekrar okumaya hevesliyim.

Şimdi kitaptan alıntılayacağım on kural kitabı özünü oluşturuyor. Hatırlamak istediğimde hemencecik ulaşabilmek için buraya da kaydedeceğim. 

İkigainin 10 kuralı:

1.Aktif kalın, emekli olmayın. Sevdiği şeyi yapmaktan ve iyi yaptığı şeylerden vazgeçen kişi yaşam gayesini kaybeder. Bu yüzden en önemli göreviniz, değerli bulduğunuz işleri bitirseniz de yapmaya devam etmek, ilerlemek, güzellik katıp yarar sağlamak, yardım etmek ve dünyanızı şekillendirmek olmalıdır.
2.Ağırdan alın. Aceleci olmak yaşam kalitesi ile ters orantılıdır. 'Yavaş yürüyün, çok ilerleyin.' Telaşı arkanızda bıraktığınızda yaşam ve zaman yeni bir anlam kazınır.

3.Midenizi tıka basa doldurmayın.

4.Çevrenizde iyi arkadaşlarınız olsun. İyi bir sohbetle kaygıları yatıştırmak, gününüzü aydınlatacak hikayeler paylaşmak, tavsiye almak, eğlenmek, hayal kurmak... Başka bir değişle yaşamak için en iyi ilaç arkadaşlardır.

5.Bir sonraki doğum gününüze kadar şekle girin. Su hareket eder, en iyi haliyse pırıl pırıl aktığı ve durağan olmadığı zamandır. Hayatınız boyunca hareket ettirdiğiniz bedenin de uzun süre çalışmaya devam etmesi için biraz günlük bakıma ihtiyacı vardır. Ayrıca egzersiz yapmak mutluluk hormonu salgılamanıza yardımcı olacaktır.

6.Gülümseyin. Neşeli bir tavır sadece rahatlamakla kalmaz arkadaş kazandırmaya da yarar. Bir şeylerin o kadar harika olmadığını kabul etmek iyidir ama olasılıklarla dolu bir dünyada şimdi ve burada olmanın bir ayrıcalık olduğunu asla unutmayın.

7.Doğayla tekrar bağlantı kurun. Günümüzde insanların çoğu şehirlerde yaşasa da, insanoğlu doğal dünyanın bir parçası olarak yaratılmıştır.. Şarj olmak için sık sık doğaya dönün.

8.Teşekkürlerinizi sunun. Her gün bir dakikanızı ayırın ve soluduğunuz havaya, yediğiniz yemeğe, gününüzü aydınlatan ve hayatta olduğunuz için kendinizi şanslı hissettiren arkadaşlarınıza ve ailenize teşekkürlerinizi sunun. Size sunulan nimetleri farkına varın ve şükredin.

9.Anı yaşayın. Geçmişten pişmanlık duymayı ve gelecekten korkmayı bırakın. Sahip olduğunuz tek şey bugün. Tadını çıkarın. Hatırlamaya değer kılın.

10.İkigainizi takip edin. İçinizde bir tutku, günlerinize anlam katan eşsiz bir yetenek ve en iyi yönünüzü sonuna kadar paylaşmaya götüren bir şey var. Eğer ikigainizin ne olduğunu bilmiyorsanız göreviniz onu keşfetmek olsun.

Herkese uzun, mutlu ve amaç dolu bir yaşam dilerim!!!


2

Tarihsiz ve İmzasız | Film Yorumu

İran filmlerini  konusu ve işlenişi bakımından beğeniyorum ama tek eleştirdiğim nokta dramın dozunu ayarlayamıyorlar. İzleyiciye duygu verelim derken trajideye kayıyorlar. İran filmi bitirince derin bir umutsuzluğa kapılıp bu akşam ölürüm beni kimse tutamaz sen beni tutamazsın Ruhani tutamaz... diye dolanıyorum etrafta. Ama bu film öyle değildi. Konusu yine yürek burkan cinsten ama abartıdan uzak bir havası vardı.  
Adli tıp doktoru Kave küçük bir trafik kazasında  sekiz yaşındaki bir çocuğu  hafif yaralar. Ertesi gün morga o çocuğun cesedi gelir. Ölümüne trafik kazası mı sebep olmuştur yoksa konulan gıda zehirlenmesi teşhisi doğru mudur?
Dediğim gibi abartıdan uzak ve çok yalın bir filmdi. Müziksiz, dekorsuz, telaşsız, sapsade. Sanki biri eline telefonu almış birinin hayatını kaydetmiş gibiydi. Bu çekim yöntemini çok beğendim o yüzden.
Anahtar kelime vicdandı. Babası getirdiği ölü tavuk yüzünden mi çocuğu öldü diye azap çekti. Doktor Kave arabayla çarptığı için mi öldü diye vicdan azabı çekti. İkisi de gerçeği öğrenmenin peşine düştüler. 
Ama son sahnede gerçek ortaya çıktı  mı yoksa sadece vicdan rahatlatma mıydı?
Bence doktor, baba ve annenin halini görünce ikinci otopsi sonucunda doğruyu söylemedi. Peki bu iyilik miydi?

0

Yerma | Kitap Yorumu


  İspanyol töresinin baskısı altında anne olmak isteyen bir kadının yaşadığı çaresizliği anlatan üç perdelik bir tiyatro oyunudur. İki yıllık evliliğinin ardından çocuk sahibi olamayan Yerma çareler ararken köylülerin gözü onun üstündedir. Kısır kadın diye hor görüp her hareketinde kabahat bulurlar.  Yerma'nın adakları, tılsımları, büyücülerden, köydeki azizlerden medet ummaları, tüm çırpınışları boşa çıkar. Bu arada kocası Juan bu durumdan rahatsızdır. 'Koyunlar ağılda, kadınlar evinde olmalıdır.' diyerek onurunu korumanın peşindedir. 
Kendisini çorak toprak gibi hisseden Yerma aldığı terbiyeden ve yaşadığı toplumdan ötürü başkasıyla evlenemeyecek, eşiyle evli kaldığı sürece de anne olamayacaktır.
 Yazar; bir kadının anne olmak isteğinin saplantıya dönüşmesini, kabullendiği ve içselleştirdiği ahlak yasalarının insan doğasıyla çatışmasını gözler önüne sermiştir.

0

copyright © . all rights reserved. designed by Color and Code

grid layout coding by helpblogger.com